Selimiye Camii - 3D Sanal Tur
Selimiye Camii için hazırlanan sanal tur sayfasında bulunuyorsunuz. Hareketli görüntüye tıklayarak açılan sayfada veya buradan indireceğiniz programlarla kendinizi Selimiye Camii'nde gibi hissedeceksiniz. Kurulum gerektirmeyen programları çalıştırdığınızda fareyi bakmak istediğiniz yöne doğru kaydırmanız yeterlidir. Detaylara zumlamak için farenizin tekerleğini çevirin. İndirdiğiniz mekanların listesini görmek için F9 tuşuna basın. Listelenen mekanları ekran koruyucu yapmak için F5 tuşuna basın. Tavsiyemiz Selimiye Camii dahil tüm mekanları ekran koruyucu yapmanızdır. Ekran koruyucu devreye girdiğinde rastgele bir mekan seçilir ve otomatik olarak etrafı seyrettirir (adeta HD kalitesinde bir belgesel izliyormuşsunuz hissini verir). Diğer tuşların işlevini öğrenmek için F1, çıkmak için Esc tuşuna basın.
———
Selimiye Camii II. Selim'in Mimar Sinan'a yaptırdığı, Osmanlı sanatının ve dünya mimarlık tarihinin baş yapıtlarındandır. Mimar Sinan 80 yaşında yaptığı bu camiden “ustalık eserim” diye bahseder.
Osmanlı İmparatorluğu'nun ve Edirne'nin simgesi olan cami eskiden Sarıbayır ve Kavak Meydanı denilen yerde, kentin merkezindedir. Daha önce Yıldırım Bayezid'in burada bir saray yaptırdığı bilinmektedir. Cami 1569-1575 tarihleri arasında Sultan II. Selim'in emriyle yaptırılmıştır. Cami çok uzaklardan, dört minaresi ile göze çarpar ve kurulduğu yerin seçimiylede Mimar Sinan'ın aynı zamanda usta bir şehircilik uzmanı olduğunu gösterir.
Cami kesme taştan yapılmıştır. İç bölümü 1.620 m² olan caminin tümüyle kapladığı alan 2.475 m²'dir. Bu yönüyle Mimarlık tarihinin en geniş mekana kurulmuş yapısı olma niteliğindedir.
Kubbesi
Selimiye'nin kubbesinde daha önce hiçbir cami veya mabedde görülmemiş bir teknik kullanılmıştır.
Bu sanayi öncesi mimaride tek kubbeli mekan yapılarında ulaşılan bir “doruk nokta” olarak kabul edilir.
Yüksekliği 43.28 m. olan kubbe 2000 tondur ve filayağı denilen sekiz sütun üzerine oturtulmuştur. Mimar Sinan kendi icad ettiği 8 dayanaklı cami planının en başarılı örneğini Selimiye Camii'nde sergilemiştir.
Büyüklük olarak Selimiye'nin kubbesi Ayasofya'nın kubbesine eştir. Ancak Ayasofya kubbesi oval ve basık, Selimiye kubbesi ise yarıküredir. Selimiye'nin kubbesinin çapı 31.22 m. iken Ayasofya'nın kubbesi 30.90 m. ile 31.90 m. arasında değişir.
Dünyanın en büyük kubbesi Hindistan'da Bicapur'da, Muhammed Adil Şah türbesi'ndedir ve çapı 44 metredir. Fakat ışık düzeni iyi olmadığından mekân fakir ve cansız bir etki bırakır. Bir diğer yapı olan Roma'daki Panteon katedrali çok büyük fakat silindirik olduğundan iç mekân âdeta bakışları yoran bir monotonluktadır. Büyük kubbeli yapılardan St. Pier kilisesinde ise kubbe birdenbire derine dalarak mekânın sükûnunu bozar. Ayasofya'ya gelince, iç mekan yan koridor ve galerilere doğru belirsizce kaybolur ve nerede bittiği anlaşılamaz.
Oysa Selimiye Camisinde durum farklıdır. Her taraftan son sınırlarına kadar gerilmiş dengeli iç mekan, her gireni şahane sükunu ve cazibesiyle sürükler ve bir daha bırakmaz. Dıştan bakıldığında kubbenin yüksek minareler arasında biraz basıkça düşmüş olması mekânın tek bir kubbe ile örtülmüş olmasından ileri gelmektedir.
Minareleri
Selimiye Camii'nin külaha kadar 70.80 m. külah ve alem dahil 85 m. yüksekliğinde, 3.80 m. çapında üçer şerefeli dört zarif minaresi vardır. Dünyada Selimiye'den yüksek minaresi olan tek cami Delhi'deki Kutb-Minar'dır, ancak bu caminin minaresi Selimiye'ye göre çok kalındır.
Selimiye Camii minarelerinden ikisinin üçer merdiveni vardır. Bu minareler cami avlusunun kuzeydoğu ve kuzeybatı köşelerindedir. Merdivenler üç ayrı şerefeye çıkacak olan müezzinlerin birbirlerine engel olmadan çıkmalarını sağlar. Bir merdiven doğrudan üçüncü şerefeye çıkarken diğer merdiven ikinci ve üçüncü şerefeye, bir diğeri ise birinci ve üçüncü şerefeye çıkar. Burada yine Mimar Sinan'ın Selimiye'ye neden “ustalık eserim” dediğinin ipuçlarını görüyoruz.
Müezzin Mahfeli
Müezzin Mahfeli, müezzinlerin namaz kılınırken imamın tekbirlerini arka saflara duyurmak için tekrarladıkları yerdir. Bu mahfellerin bazıları zeminden sadece bir kaç karış kadar yükseklikte bir sofa iken bazıları da 2-3 metre kadar yüksekçe olup ahşap olanları direkler üzerine, kagir olanları ise mermer ayaklar üzerine oturtulmuştur.
Selimiye'nin müezzin mahfeli kubbenin tam altında bulunmaktadır ve bu konumu nedeniyle bazı yorumcular tarafından Mimar Sinan'ın tarzı olarak kabul edilmemektedir. Zira mahfel bu haliyle namaz kılanlarla mihrab arasında engel oluşturmaktadır.
Müezzin mahfelinin dört tarafına çevrilen ceviz korkuluklar orjinaldir. 1950 yılındaki restorasyon esnasında iskele çökmüş ve korkuluklarda büyük hasar meydana gelmiştir. Hasar gören parçalar daha sonra yenilenmiştir. Ceviz parmaklıklardaki elma ağacından kakma motifler ve kırmızı yeşil boyalar 1984 yılında yapılan son restorasyonda ortaya çıkmıştır.
Ahşap üstü kalem işleri Osmanlılarda çok uygulanan bir tekniktir ve çok dayanıklıdır. 500 yıl hiç restore edilmeden günümüze ulaşan nakış örnekleri vardır. Yapıldıktan sonra bozulmaması için nakışlar üztüne bir sır tabakası çekilir. Lake adı verilen bu sır tabakası vernik veya inceltilmiş beziryağı kullanılarak yapılır.
Ters Lale Motifi
Camiyi ziyaret edenlerin en çok merak ettikleri konulardan biride ters lale motifidir. Müezzin Mahfeli'ni taşıyan mermer ayaklardan birinin üzerine, kabartma şeklinde işlenmiştir. Bu motifi kimin ve ne maksatla yaptığı bilinmesede halk arasında dolaşan değişik söylentiler vardır. Bunlardan biri cami arsasının sahibi olan ve arsasında lale yetiştiren birinin cami yapımında çıkardığı güçlüğü ve ters tutumu sembolize etmesidir. Bir başka söylentiye göre bu motif kör bir ustanın eseridir.
Lalenin Osmanlı'da özel bir yerinin olması konuya farklı bir boyut kazandırır. Örneğin Osmanlıca'da Allah ve lale sözcüklerinde aynı harfler bulunur. Ayrıca lale sözcüğü tersten okunduğunda İslam'ın sembolü olan hilal okunur. Tüm bunlar laleye mistik bir anlam kazandırmıştır ve belkide bu yüzden caminin gerek ahşap boyama, gerek sıvaüstü boyama ve gerekse çini işlerinde değişik boy, renk ve biçimlerde 101 ayrı türde lale motifi kullanılmıştır.
Hünkar Mahfeli
Caminin sol ön köşesindedir ve buna Sultan Mahfeli diyenler de vardır. Dört sütuna oturtulmuş olup sütunlar dört kemerle bağlanmıştır.
Burada bulunan çinilerin önemli bölümü 1878 Osmanlı - Rus Savaşı Döneminde Ruslar tarafından sökülüp götürülmüştür.
Avlusu
Avlu yaklaşık birbirine eş iki dikdörtgen alandan oluşur. Avluya giren kapıların en görkemlisi batı yönüne açılır. Buradaki kapıdan girildiğinde beyaz mermerden çatısız ve çanak şeklinde bir şadırvanla karşılaşılır. Bu onaltıgen şadırvan Osmanlı mimarisi klasik dönemi'nin en güzel tasarımlarından biridir.
Çinileri
Selimiye Çinileri İznik'in en parlak döneminin üretimi olup; 1572 Tarihli bir fermanla buradan sipariş edilmiştir.
Camiyi yaptıran Padişah ikinci Selim, pencerelere kadar çini olmasını, pencerelerin üstüne Fatiha Suresi'nin çini ile yazılmasını emretmiştir. Mihrap çıkıntısındaki çini düzeninde buna uyulurken, Hünkar mahfilinin çini düzeninde uygulanmadığı görülür.
Neden Edirne'de?
Selimiye'yi yaptırtan Kanuni'nin oğlu İkinci Selim, 22 Haziran 1567'de İstanbul'dan Edirne'ye gelmiş ve Avusturyalılar'la yapılan barış anlaşmasına kadar burada kalmıştır. Caminin yapım kararının o günlerde verildiğini söyleyenler vardır. Bir başka anlatıma göre ise Türkler tarafından "Seddi İslam" olarak algılanan Edirne'nin seçilmesinde padişahın gördüğü bir rüya rol oynamıştır. Buna göre Hz. Muhammed, bu rüyada Padişaha Edirne'yi ve şimdiki yeri işaret etmiştir.
Diğer yandan, İkinci Selim'in kentle ilgisinin gençlik yıllarında başladığı, Kanuni'nin İran Seferine çıkarken onu tahtının korunması için Edirne'de bıraktığını ve Padişahın Edirne'ye özel bir sevgiyle bağlı olduğunu hatırlatarak; Edirne tercihinin bu durumdan etkilendiğini ileri sürenler vardır.
Kaynak: Edirne Vergi Dairesi Başkanlığı
Mimar Sinan
Kayseri'nin Ağırnas köyünde doğdu. Yavuz Sultan Selim zamanında devşirme olarak İstanbul'a getirildi. Zeki, genç ve dinamik olduğu için seçilenler arasındaydı. Sinan, At Meydanı'ndaki saraya verilen çocuklar içinde mimarlığa özendi, vatanın bağlarında ve bahçelerinde su yolları yapmak, kemerler meydana getirmek istedi. Devrinin mahir ustaları mahiyetinde han, çeşme ve türbe inşaatında çalıştı. 1514'te Çaldıran, 1517'de Mısır seferlerine katıldı. Kanunî Sultan Süleyman zamanında yeniçeri oldu ve 1521'de Belgrad, 1522'de Rodos seferinde bulunarak atlı sekban oldu. 1526'da katıldığı Mohaç Meydan Muharebesinden sonra sırası ile acemi oğlanlar yayabaşılığı, kapı yayabaşılığı ve zenberekçibaşılığa yükseldi.
1532'de Alman, 1534'de Tebriz ve Bağdat seferlerinden dönüşte “Haseki” rütbesi aldı. Bağdat seferinde Van Kalesi Muhasarasında, göl üzerinde nakliyat yapan kalyonlara top yerleştirdi.
Korfu, Pulya (1537) ve Moldovya (1538) seferlerine katılan Mimar Sinan, Moldovya (Kara Buğdan) seferinde Prut nehri üzerine onüç günde kurduğu köprü ile Kanunî Sultan Süleyman'ın takdirini kazandı. Aynı sene başmimarlığa yükseldi.
Mimar Sinan, katıldığı seferlerde Suriye, Mısır, Irak, İran, Balkanlar, Viyana'ya kadar Güney Avrupa'yı görüp mimari eserleri inceledi ve kendisi de birçok eser verdi. İstanbul'da devrin en meşhur mimarları ile Bayezid Camii'nin ustası Mimar Hayreddin ile tanıştı.
Bazı Eserleri
Sinan'ın mimarbaşılığa getirilmeden evvel yaptığı üç eser dikkat çekicidir. Bunlar Halep'de Hüsreviye Külliyesi, Gebze'de Çoban Mustafa Paşa Külliyesi ve İstanbul'da Hürrem Sultan için yapılan Haseki Külliyesi'dir.
Mimarbaşı olduktan sonra verdiği üç büyük eser, O'nun sanatının gelişmesini gösteren basamaklar gibidir. Bunların ilki, Şehzadebaşı Camii ve Külliyesidir. Külliyede ayrıca imaret, tabhane (mutfak), kervansaray ve bir sokak ile ayrılmış medrese bulunmaktadır.
Süleymaniye Camii, Mimar Sinan'ın İstanbul'daki en muhteşem eseridir. Yirmiyedi metre çapındaki büyük kubbe, zeminden itibaren tedricen yükselen binanın üzerine gayet nisbetli ve ahenkli bir şekilde oturtulmuştur. Sükûnet ve asaleti ifade eden bu sade ve ahenkli görünüşü ile Süleymaniye Camii, olgunlaşmış bir mimariyi temsil etmektedir. Sekiz ayrı binadan meydana gelen Süleymaniye Camii ve Külliyesi, Fatih'ten sonra şehrin ikinci üniversitesi olmuştur.
Mimar Sinan'ın en güzel eseri, seksen yaşında yaptığı Edirne Selimiye Camii'dir. Selimiye'nin kubbesi, Ayasofya kubbesinden daha yüksek ve derindir. 31,50 metre çapındaki kubbe, sekizgen şeklindeki gövde üzerine oturmuştur. Üç şerefeli ince minarelerine üç kişi aynı anda birbirini görmeden çıkabilmektedir. Sinan bu camiin ustalık eseri olduğunu ve bütün sanatını Selimiye'de gösterdiğini belirtmektedir.
Mimar Sinan, gördüğü bütün eserleri büyük bir dikkatle incelemiş, fakat hiçbirini aynen taklid etmeyip, sanatını devamlı geliştirmiş ve yenilemiştir. Eserlerindeki sütunlar, duvarlar ve diğer kısımlar taşıdıkları yüke mukavemet edebilecek miktardan daha kalın değildir. Kullandığı bütün mimari unsurlarda bu hesap dikkati çeker.
Mimar Sinan aynı zamanda bir şehircilik uzmanıdır. Yapacağı eserin, önce çevresini tanzim ederdi. Yer seçiminde de büyük başarı göstermiş ve eserlerini, çevresine en uygun tarzda yerleştirmiştir.
Bilinen eserleri: 84 camii, 53 mescid, 57 medrese, 7 darülkurra, 22 türbe, 17 imaret, 3 darüşşifa, 5 su yolu kemeri, 8 köprü, 20 kervansaray, 35 saray, 8 mahzen, 48 hamam olmak üzere 364 adettir.
Depreme Dayanıklı
Mimarın çok sayıdaki eserini inceleyenler, Sinan'ın depreme karşı bilinen ve gereken tüm tedbirleri aldığını söylemekteler. Bu tedbirlerden biri, temelde kullanılan taban harcıdır. Sadece Sinan'ın eserlerinde gördüğümüz bu harç sayesinde, deprem dalgaları emilir, etkisiz hale gelir. Yine yapıların yer seçimi de ilginç. Zeminin sağlamlaşması için kazıklarla toprağı sıkıştırmış dayanak duvarları inşa ettirmiş. Mesela Süleymaniye'nin temelini 6 yıl bekletmesi, temelin zemine tam olarak oturmasını sağlamak içindir.
Mimar Sinan, yapılarında ayrıca drenaj adı verilen bir kanalizasyon sistemi de kurmuştur. Drenaj sistemiyle yapının temellerinin sulardan ve nemden korunarak dayanıklı kalması öngörülmüştür. Ayrıca yapının içindeki rutubet ve nemi dışarı atarak soğuk ve sıcak hava dengelerini sağlayan hava kanalları kullanmış. Bunların dışında yazın suyun ve toprağın ısınmasından dolayı oluşan buharın, yapının temellerine ve içine girmemesi için tahliye kanalları kullanmıştır. Buhar tahliye ve rutubet kanalları drenaj kanallarına bağlı olarak uygulamaya konulmuştur.
İşte Sinan'ın eserlerini inceleyen ve birçoğunu da restore eden Mimar Abdülkadir Akpınar'ın söyledikleri:
“Karşılaştığım bir özellikten dolayı gözlerime inanamadım. Sinan'ın eserlerinde en ufak bir çıktı ve desen dahi tesadüf değil. Renklere bile bir fonksiyon yüklenmiş. Çünkü yapıyı herşeyi ile bir bütün olarak ele almış. Bütün ölçülerini ebced hesabına göre yapmış ve bir ana temayı temel almış. Ölçülerini asal sayıya göre yapmış ve onun katlarını baz almış. İlmini din ile bütünleştirip mükemmel eserler ortaya koymuş. Örneğin Sinan Kur'an-ı Kerim'de geçen “Biz dağları yeryüzüne çivi gibi gömdük...” ayetinden etkilenerek yapılarının yer altındaki kısmını ona göre inşa etmiş. Yapıları hislerine göre değil, matematiksel olarak oluşturmuş. Bugünün teknolojisi bile Sinan'ın yapmış olduğu bazı uygulamaları çözemiyor. Küresel ve piramidal uygulamalarının bir başka benzeri daha yok. Ama bunların hepsi estetik sağladığı gibi yapının sağlamlığını da pekiştirmiştir.
Kaynaklar: Doç. Dr. Sefa SAYGILI
1- Alimler ve Sanatkârlar, Ahmed Refik, Kültür Bak. Yay., 1980
2- Rehber Ans. C. 12, Türkiye Gazetesi Yay.
3- Aksiyon Derg. 15-21 Ocak 2000 sayısı Haşim Söylemez'in “Sinan Depremi Çözmüştü” başlıklı yazısı.